19 Ekim 2011 Çarşamba

İNSAN


İnsan; kanlı canlı, soluk alan, seven, nefret eden insan..

İnsanın kendini tanıyıp “ha lan bak ben de insanmışım neden benden olana zulmedeyim?” diye düşünebildiğinde hayat  yaşanılır olacak. İnsan sadece yaşamak için yaşamaya karar verdiğinde mutlu, ve mutsuzluk vermeyen olacak. Başkalarının da insan olduğunu bildiği zaman. Evet biliyorum cümlelerde çok fazla “insan” var ama kafanda insanın anlamını dağıtmak için değil sadece toplamak için. Zira bugünlerde (sanırım birçok yüzyıldır) insan olduğumuzu unuttuk, unutturuldu. Kendimizi olduğu kadar karşı tarafı da unuttuk.

Bir toprak kavgasıdır gidiyor dünyanın her yerinde ki tek göz odada bile yaşayabiliyorken yapıyor bunu. Ve bunu kaybetmemek için öldürüyor insan olanı ve seviniyor vermediği için toprağını. Kendi insan ölen insan ama hamuru olan toprağı daha çok seviyor. Ve ölümü o sevdiği toprağa gömüyor. İnsan sevdiği şeye ölümü yakıştıramazken; o, içine gömüyor kötü olan ölümü.

Benim içim kırık dökük artık boşuna ölen genç insanlar yüzünden. Evet boş yere bana kötü kötü bakan kardeşim. O çok sevdiğin toprağın üstünde kaç canın hayalleri, umutları, özlemleri var. Ha ama sen vermedik diye gerineceksin diye ölsün o. O önemli değil sen sonra kahrolsun diye haykırırsın nasılsa. Bunu anlamak bu kadar zor olmamalı: Toprak, üzerinde insan yaşadığı zaman anlamlıdır değerlidir.

Bugün de dediğim gibi Barış’ı savaşla getiremezsin hiçbir coğrafyaya sadece karşılıklı nefret oluşturursun insanlar arasında. Ve kendinden olana küfrettirirsin. Gel yıllardır yaptığından vazgeç de bir de barışı dene. Bu sözler herkes için geçerlidir tek taraflı anlayanın içinde kasıt ararım. Topraktan önce insanı sevin be abi. Milliyet diye bir şey yoktur bunu sokun kafanıza artık sadece insan vardır. Her coğrafyada sadece insan yaşar sadece dilleri farklı konuşur. Efendi gibi barış içinde yaşamana bak..

Hiç yorum yok: