24 Nisan 2014 Perşembe

Kendine Acıyan ve Kentine Acıyan Adam


Sorgusuz sualsiz yaşa demişlerdi herkese buralarda. Sorgulama, sorgulanırsın ansızın bir meskun mekanda da demişlerdi. Buna karşı çıkmak için ya deli olmak gerekliydi ya da çok akıllı. Orta zekalı insanın harcı değildi zira böyle şeylere kafa yormak. İşte öyle birileri vardı buralarda ki hala varlar. Kentine sahip çıkarken hiçbir şey sorgulamıyorlar. Zira kent önemlidir; nefes aldığın, nefes verdiğin eve ekmek getirdiğin yerdir. Ne kadar çok sen vardır ne kadar sen eksik.. İşte böyle bir düzlük ya da yokuşluktur kent. Kendini bulduğun ya da kaybettiğin ya da harcayıp tükettiğin.. Böyle coğrafyalarda insan iyi sever iyiyi sevdiği kadar. Kucaklamak ister kocaman ovaları, dağları, şehir şehir insanları. Bak ben demiyorum sen diyorsun içine nerde kaldı bu dünyanın adaleti hani eli kulağındaydı diye. Ben desem söz olur çünkü. Ben desem delinir sanki yer gök, delinir sanki bu muhabbetin çatısı. Ben anlatıyorum bir şeyler sen de dinliyorsun işte ne var? Dinlemek büyük zanaattır derdi babam; er kişinin harcı olan. Gerçekten dinleyen bulmak bu kadar zorken; yakut kadar da kıymetlidir benim nazarımda. O kadar insan konuşuyor ki artık buralarda sen kendini bile dinleyemez oluyorsun, kendi başına kaldığında lan ben seni bir yerlerden tanıyorum diye kendine sunuyorsun. Neyse işte bu devran bu düzen içinde biriktirdiğin kentli ya da köylü insanların olmalı. Bilmelisin içini, dışını ve de etrafını. Bak ben görüyorum ve biriktiriyorum birçok hikayeyi iç cebimde. Daha da yer var. Bil ki anlatırsan dinlerim. Anlatırsan gerçekten dinlerim. Yalanım yok. Sağlık ve afiyete..

Hiç yorum yok: