15 Aralık 2011 Perşembe

Otuzbeşlik İnşaat Çivisi

"Bir filmi izlemenin en güzel yolu susmaktır" demiştim ben. Ama yanımdaki sürekli konuşuyordu ve sol yanımda duran yastık abi beni şunun ağzının üstüne vur diye yalvarıyordu. Her bana bakarak konuştuğunda manidar bakışlar atıyordum ama anlamıyordu. "Arkadaş ben film izlemek yerine seni dinlemeyi isteseydim bunu filmi fona koyarak değil sana bakarak sadece sana odaklanarak yapardım" demek istiyordum ama güzeldi lan yapamıyordu insan işte. Her dediğine "evet gerçekten öyle" desem de o mutluydu benimle ve benimle film izlemekle.
Kadınları anlamanın yolunu bilmiyor olabilirim ama anlamamanın da yolunu göstermeye çalışıyordum ısrarla ama o ısrarla anlamamaya devam ediyordu içinde bulunduğum acı surat ifadesini. Surat ifademde şunlar yazıyordu: Pek sayın güzel ve bir o kadar çekici insan biliyorum paylaşmak istiyorsun her şeyi ama bu bir film ve önemli bir film ve bu film sen car car konuştuğun için heba olmakta. Nolur şu çeneni kapa omzuma yat da izleyelim güzel güzel yoksa birazdan solumda duran yastıktan çok güzel bir öğün hazırlarım kendime ve arsız arsız yerim onu. Ama onun suratıma baktığından bile emin değildim ki ben. Emin olduğum tek şey vardı: bu insanla film izlenmez evet başka şeyler yapılabilir ama film bunlara dahil değil. Zaten film altyazı harmanıydı bir de onu dinlemeye çalıştığım için film tamamen kopmuştu. Bende de film kopmak üzereydi ama. Filmin şuursuz çevirmeninin abuk subuk çevirisini mi anlamaya çalışayım yoksa yanımda oturan çene görünümlü insanın abuk subuk yorumlarına mı katlanayım bilemedim. Bir ara mı versek acaba filme? diye kaçamak bir soru attım ortaya ki belki o arada bütün konuşacaklarını konuşur da filmin geri kalanını kurtarırım diye. Ama o yüzüme acı ve kocaman bir "Yoooo" fırlattı. Ama filmden sıkıldıysan izlemeyebiliriz benim için sorun yok dedi. Benim en saçma filmden bile sıkılmadığımı bilmediğini biliyordum. Ama yine de suçlusu benmişim gibi görünmek bir de üstüne bu lafı yemek beni örseledi.  Yok ben filmden sıkılmam hangisi olursa olsun farketmez diye bir cümle attım ortaya; belki "tamam ara verelim o zaman der" diye. Ama o "iyi o zaman hadi devam edelim" dedi. İşte o zaman bir sigara yaktım ordan birazcık uzaklaştım. Napıyorum lan ben dedim tamam güzel tamam iyi ama en sevdiğim şeyi yaparken en sevmediğim şeye maruz kalacaksam ömür boyu, kırk yaşına gelmeden pamuğu tıkarlar dedim. Ama içimden söyledim tabi bütün bunları zira ortam sana bakıp gülümseyen bir surata bunları söylemek için müsait değildi kaptan. Hadi izleyelim dedim çaresizce; içime içime ağlayarak. Filmin adı neydi lan diye bir soru geçti içimden. İçimden utandım dostlar. Ama zaten film yeterince piç olmuştu bari saçlarıyla oynar ayrılma kararına nasıl varırım diye uğraşlara daldım. Çok fazla hırpalandığı için saçlarını çekmek zorunda kalıyordum ve her çektiğimde "Ayy" nidası alıyordum. Yok yok saçtan vazgeçmeliydim yoksa sonu hiç hüzünlü olmayan filmin sonu gözyaşlarıyla bitebilirdi. Napsam diye düşünürken gözüm koltuğun kenarındaki ipe ilişti. Vakit geçirmenin küçüklükten beri en kolay yoluydu bu. E haliyle ben de uğraşmaya başladım iple o hala konuşuyor beni iplemiyordu bile. İpin uzunluğu arttıkça koltuğun kılıfını söktüğümü anlayıp bu etkinlikten de vazgeçtim. Biraz daha manasız altyazı okuduktan sonra filme yeni karakterlerin girdiğini görüp acı bir hüzne daldım.
Filmin sonlarına doğru ateşli bir öpüşme sahnesinden etkilenmiş olacak ki yüzüme manalı manalı baktı. Ama ben "yaa yürü git filmi piç et beni burda sinir et beni koltuğun kılıfını söktürecek raddeye getir sonra benden öpücük bekle" der gibi bir bakış fırlattım suratına. Anlamış olacak ki sinirle önüne dönüp "Cast"ı okumaya başladı. Ben de okuyordum ama karakter isimleri çok yabancıydı bana. İçimden "bu kimdi ki lan" diye bir iki manasız soru sorup sonra vazgeçtim. Filmi kapatıp "Güzel filmdi ama değil mi?" denen soruya maruz kaldım. Evet çok güzeldi dedim içimden ağlayarak. 1 hafta sonra bizim de filmimiz bitti tabi. Ama bu sefer filmin tamamını biliyordum tabi Cast'ını da. .

Hiç yorum yok: