25 Kasım 2011 Cuma

Karamsar Bir Yaz Gününden Kalma Aylak Bir Hatıra

Belli belirsiz bir telaştı bendeki. neye yormak gerekirdi bilmeden yaşanıyordu işte. Evet yaşanıyordu ama belirsiz çizgiler çiziyordu hayat önüme ve ben neye benzeteceğimi bilmiyordum.
Bir pazartesiydi evet pazartesiydi pazarın tam ertesiydi. Sıcak ve nem ve karamsarlık durumuydu havanın. hava böyleyken işlerin rast gitmesi ihtimali düşüyordu haliyle. Üstümdeki tişörtün sahibi çağırıyordu, gitmeliydim. gitmezsem daha da kötü olabilirdi her şey diyordum adımlarımı sıklaştırırken. Adımlarım sıklaşınca nefesim de sıklaştı haliyle. Bu haleti ruhiye hiç hayra alamet değildi ama yapılcak tek şey a noktasından b noktasına kesin gitmem yönündeydi.

Ne zaman olmuştu bu kopukluk bu yaralar ne zaman bu kadar kabuk bağlamadan çoğalmıştı. Bir şeyler vardı yolunda gitmeyen ama bu pazartesinde değil koca bir yıldaydı. Tamam dedim hatalıydım haddinden fazla yapmıştım belki bazı şeyleri. Bazı şeyleri de haddinden eksik yapmıştım sanırım. Bu yol bunu anlamak için hazırlanmış bir güzergahtı. Güzergahımı hiç bozmadan yürümeye devam ettim. Sıcak, nem, karamsarlık yerli yerindeydi. Susamıştım, büfenin önündeyken hissetmiştim bunu. daha fazla susmadan konuştum büfeciyle. Aldım suyumu benim iyeliğim suya yansıdı sanırım buğulandı şişe. Gözlerim de ona uydu.

Neden ters gitmişti olanlar? neden gitmekteydi ve nereye gidecekti bu yol? Yolum yolsuzluk değildi ama sonu var gibi görünmekteydi. Halbuki ne hayaller kurularak başlamıştı öykü. Ne hayaller su yüzüne çıkarılarak. hava nemliydi, ellerim de. Ne zaman heyecanlansam avucum terler, ne zaman sevsem yüreğim... Yapılacaklar listesi olsaydı keşke elimde. kağıtlarımı ona göre oynar belki de bu oyunu kazanırdım. Evet bir oyundu bizimkisi, galibi ta en başından belli olan. Resmiyete dökmek gerekliydi sadece ve o gün bugündü sanırım. Hafif rüzgar hafif deniz hafif koku, yaklaşıyordum varmak istemediğim noktaya.

Bankta oturuyordu ben ona yaklaşırken, dalgındı. Bu iyi miydi? Hayır. Kötü mü? Kesinlikle. Çünkü ne zaman dalgın olsa hüzünlü şeyler vardır ellerinde bilirdim hala da bilirim. Ellerine bakmadan oturdum yanında anlatmasını bekledim. Sustuk. Susmasını istedim anlatmaya başladı. Keşke hiç başlamasaydı öykümüz demek istedim. Ama istekler kaldı artık tozlu raflarda. O sahibiydi sözün sohbetin kısacası her şeyin. Anlattı uzun uzun olan olmayan her şeyi. Ben, sustum. Ben alışkındım susmaya bağırmadan önce ama bu sefer bağırmadım onu çağırmadım da. Hoş bir kalış diledi bana ben de ona. Elime ne geçti ondan sonra terlemeyen bir el bir de terlemeyen yürek...

Hiç yorum yok: